10.1.20

Derhal Vazgeçilmesi Gereken Pazarlama Söylemleri


Malumunuz, Web 2.0’dan önce pazarlama 1.0 olarak adlandırdığımız kavram vardı ve tek yönlü bir iletişim söz konusuydu; esasen tek yönlüsüne iletişim de denemez ya neyse… Yani bugünkü gibi bir iletişim, etkileşim, anlık reaksiyon kavramlarından bahsetmek mümkün değildi. Marka (reklamı yani) çıkar TV’ye, radyoya, gazeteye “mükemmel kusursuz eşsizlikte fevkalade harika süper” ürünlerinden bahsederdi bizler de dinlerdik/okurduk.
Pazarlama 2.0 dediğimiz döneme, yani bugünümüze baktığımızda interaktif pazarlama için aynı şeyin geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz? “Mükemmel kusursuz eşsizlikte fevkalade harika süper ürünümüz” dediği anda bir marka, memnun olmayan yüzlerce kullanıcısı tarafından sosyal medyada linç edilir mi? Hem de nasıl edilir!
Pazarlama değişiyor, reklam, iletişim yaklaşımları değişiyor; gelişiyor. Tabii, bu durumun üzerinde en çok etkisi olan şeylerden biri de tüketici faktörü desek yanlış olmaz. Tüketim ve satın alma alışkanlıkları da değişiyor; başka bir yöne doğru evriliyor ekosistem… Peki “bazı markalar” bu ekosistemin birer parçası olmaya çalışırken niye hala klişe söylemlerden vazgeçemiyor?
En İyi X Şirketi
Zaten hiç kimse “Benim ayranım ekşi” demez; orada hemfikiriz. Ama bu “Biz en iyisiyiz”tatavası eskimedi mi? Dahası, bu tür söylemler yıllarca kullanıcıların güvenini kıran firmaların reklamlarında kullanılmadı mı?
Scientific Advertising kitabının yazarı Claude Hopkins, bu tür klişelerin kullanılmaması gerektiğini özellikle vurguluyor ve bir marka kendisini övdüğünde çoğunlukla tüketiciler üzerinde olumsuz izlenim bıraktığını belirtiyor.
Bu söylemin farklı varyasyonları da var; “En gözde”, “Dünyanın Lider x Firması” gibi.
Hani iddia sahibi, o iddiasını kanıtlamak zorundadır ya; bu tür bir mottoyu sahiplenecek olan markanın ödüllerle, otoriter belgelerle, 5 yıldızlı kullanıcı yorumlarıyla ve referanslarıyla bu iddiasını ispat etmesi gerekli. Hatta o zaman bile “en iyiyiz” iddiası, tam olarak tüketiciyi ikna edecek bir faktör olmayabilir. En doğrusu, müşterilerin memnuniyetine gözler önüne sermek ve kendi kendini “en iyi” ilan etmek yerine bu şerefi kullanıcılara bırakmaktır.
Tüm İhtiyaçlarınız İçin Tek Adres
Nasıl yani? Bizim mahalledeki milyoncu gibi mi?
“İhtiyacınız olan her şey burada” klişesi 1920’lerin başında dünyanın bazı noktalarında özellikle otomotiv sektöründe kurgulanmaya çalışılmış. Birden fazla hizmetin tek noktada sunulmasından kasıt; araç satışı, bakım, tamir, temizlik gibi.
Ancak yapılan incelemeler sonucu görülüyor ki, bu bir avantajdan ziyade dezavantaj oluşturuyor. Zira, tüketicilerin gözünde işletmeyi çaresiz veNe iş olsa yaparız” konumuna getiriyor; diğer bir deyişle, işi almak çaresizce başvurulmuş bir söylem imajı çiziyor.
Bir işletme gerçekten de her alanda uzmanlığını sergileyebilecek alt yapıya sahipse bile, bunu söylemenin daha uygun yollarını bulması gerek. Birkaç global örnek vermek gerekirse, Wallmart’ın “Tasarruf et; daha iyi yaşa”, Amazon’un “Everyting Store Where People Come To Discover Anything They Want”Target’in “Fazlasını iste, daha az öde” sloganlarını görebiliriz.
Yeni ve Daha Gelişmiş
Nasıl yani? Daha önce sizden ürün alanlar pişman mı olmalı? Eski müşteriler üzerinde böyle bir olumsuz etki yaratmamak için, ürüne ya da hizmete eklene yeni özellikleri anlatmak daha uygun olacaktır. Böylece müşteriler de, daha önce aldıkları ürünün de iyi olduğunu, fakat yeni eklenen özelliklerle yeni ürünün daha nitelikli olduğunu düşünebilirler.
Mükemmel Müşteri Hizmeti
Zaten, niye harika bir müşteri hizmeti sunmayasınız ki? Bu detay, tek başına bir firma için “satış teklifi” arz etmediği gibi, zaten sunulması gereken bir hizmettir. İlla bu detay belirtilecekse, müşterilere sunulan harika hizmeti daha spesifik bir şekilde açıklamak daha doğru olacaktır. Mesela “Sorgusuz sualsiz iade garantisi”. Tabii ülkemizde tüketici kanunlarına göre her ne kadar bazı firmalar uymasa da, müşterilerin ürünü sorgusuz sualsiz iade etme hakları mevcut.
Tüketiciler, ihtiyaçlarına tam olarak cevap verebilen ürünler satın almak ister; kısaltacak olursak “ikna olmak” isterler. Bu tür genel ifadeler, insanların markaya güven duyması için tek başına yeterli değildir. Esasen, ürün sunduğu deneyim ve beklentiye verdiği cevap, müşteriye verilen en kusursuz hizmet olacaktır.
X Konusunda Köklü Firma
Müşteriler şirketin kökünü, kuruluş hikayesini, nasıl geliştiğini, vizyonunu sandığımız kadar önemsemiyor. Günümüzde tüketicilerin önemsediği tek şey kendileri. Sadece sunduğunuz ürünlere veya hizmetle ilgileniyorlar.
Firma / marka hakkında bu detaylara girmek yerine, tüketiciye sunacağı değerleri anlatmak daha doğru bir yaklaşım olur. Böylece, salt ürünle beraber ayrıca bir katma değer oluşturmuş olursunuz.
İlk Arayan X Kişiye
İndirim ya da x fırsatı arayan ilk bilmem kaç kişiye vermek, diğer bir deyişle kıtlık psikolojisi, insanların kaçırma korkusunu tetikleme çabaları da eskimeye yüz tutmuş yöntemlerden birisi. En azından bu söylem biçimiyle artık eski etkiyi yaratmak mümkün değil diyebiliriz.
En azından, yaratılan kıtlığın daha inandırıcı olması gerekli. Örneğin e-ticarette “Stoktaki son 5 ürün” ya da “Ücretsiz kargo için son 24 saat” gibi ibareler, gerçek bir kaçırma korkusunu tetikleyebilir. Airbnb örneğine bakacak olursak, “Son x süre içerisinde bu eve şu kadar kişi baktı”ibaresinin kullanılması, pekala daha isabetli bir yaklaşım olacaktır.
Sonuç olarak, pazarlama trendleri değişiyor olsa da, pazarlama her zaman aynı amacı taşıyor; “Tüketiciyi tavlamak.” Tabii oyunun kuralları değiştikçe, kullanıcı alışkanlıkları değiştikçe, potansiyel müşterileri tavlamanın yolları da değişiyor. Klişeler yerine biraz daha yaratıcı, daha kullanıcı odaklı söylemler kullanmakta fayda var.
Bu yazı ilk defa şurada yayınlandı:


16.10.18

Türkiye’de İlk Ve Tek: Dijital Markalaşma Eğitimi | DME


Branding Türkiye’deki akademisyen ve uzmanlar tarafından özel olarak hazırlanan ve Türkiye’nin seçkin üniversiteleri tarafından sertifikasyonu sağlanan “Dijital Markalaşma Eğitimi | DME”, konsept bir eğitim olmasının yanı sıra kapsamlı müfredatıyla Türkiye’de ilk ve tek olma özelliği de taşıyor.
Bütünleşik pazarlama mecrası Branding Türkiye tarafından hazırlanan “Dijital Markalaşma Eğitimi | DME”nin müfredatı dijital pazarlama ve marka yönetimi / iletişimi odağında bir içeriğe sahip. Eğitimin içerisinde “Dijital” ve “Markalaşma” ile ilgili 28 Konu yer alıyor. Böylesi kapsayıcı bir müfredata sahip eğitimin toplam süresi ise 150 saat. Sektör profesyoneli ve akademisyenlerden oluşan 6 eğitmen ile sektörün öncü firmalarının CEO ve yöneticilerinden oluşan 6 konuşmacı ile gerçekleşecek olan Dijital Markalaşma Eğitimi | DME, bu yönleriyle Türkiye’de ilk ve tek olma özelliği taşıyor.
Dijital Pazarlama Uzmanı, Marka Danışmanı, Yazar Mürsel Ferhat Sağlam tarafından kavramsallaştırılan “Dijital Markalaşma”dijital (dijital pazarlama) ve markalaşma (marka yönetimi) kavramlarının bütünleşik bir anlayışla yeniden yorumlanmasını temsil etmektedir. “Dijital Markalaşma Eğitimi | DME” ise tıpkı kavramın özünde olduğu gibi dijital ve markalaşmaolmak üzere bu 2 çatı kavramın içerisinde yer alan tüm süreç, uzmanlık ve kavramlara yönelik teorik ve pratik bilgiyi içeriyor.
DME, 3F Fenomeni’ne Uygun Olarak Hazırlandı
Branding Türkiye’nin misyonunu özetleyen 3F Fenomeni, Branding Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Mürsel Ferhat Sağlam tarafından kavramsallaştırılarak literatüre kazandırılmıştır.
3F Fenomeni temelde 3 değeri barındırmaktadır Bunlar; “Fikir — Fayda — Farkındalık”tır. “Dijital Markalaşma Eğitimi (DME)”, müfredatı da 3F Fenomeni adı verilen disiplin doğrultusunda özel olarak hazırlanmıştır
Bilgi Ve Ön Kayıt : dme@brandingturkiye.com
Detaylar : Eğitim detayları için buraya tıklayın.
Dijital Markalaşma Eğitimi Hakkında
“Dijital Markalaşma”, dijital (dijital pazarlama) ve markalaşma (marka yönetimi) kavramlarının bütünleşik bir anlayışla yeniden yorumlanmasını temsil etmektedir. Bütünleşik pazarlama adı verilen çatı kavramın bir alt öğesi olan ve bu yönüyle çatı bir kavram olma özelliği taşıyan “dijital markalaşma”, Branding Türkiye, tarafından kavramsallaştırılmıştır. “Dijital Markalaşma” kavramına dair akademik ve sektörel bilgiyi içeren “Dijital Markalaşma Eğitimi (DME)”nin müfredatında; dijital pazarlama ve marka yönetimi ile ilgili tüm konu başlıkları yer almaktadır. Branding Türkiye, DME adlı konsept eğitimin tek hak sahibidir. Bu eğitim kapsamında dijital pazarlama ve marka yönetimi ile ilgili bütün disiplinler, sektör profesyoneli ve akademisyenlerden oluşan uzman bir ekip tarafından verilmektedir.

3.10.18

Growth Marketing: SaaS Projelerinin Mutlaka Takip Etmesi Gereken Metrikler


SaaS, literatürde Software as Service ya da Software as Solution olarak geçen ve yazılım hizmeti sunan teknolojilere verilen genel addır. Online muhasebe, online fatura, online ödeme alma, dijital pazarlamada kullandığımız yardımcı araçlar aslında birer SaaS ürünü. Buffer, Hootsuite, Hotjar, Optimizely, Zendesk, Dropbox, Github, Salesforce, Adroll, Tweetdeck, Shopify, WordPress, Eventbrite, Mailchimp, Typeform, SurveyMonkey, Sumo, Yoast SEO, Semrush gibi ülkemizde en çok bilinen isimleri SaaS olarak örnek gösterebiliriz.
Elbette her SaaS girişimi bu isimler gibi popüler olmuyor. SaaS projelerinin de ciddi bir dijital pazarlama süreci var. Büyümek, müşterilerini artırmak, gelirlerini artırmak ve bunu yaparken de ürünlerini güncel tutmak zorundalar. Nasıl ki e-ticaret siteleri için hayati önem taşıyan metrikler varsa, SaaS ürünleri için de hedeflenen büyümeyi yakalamak adına sürekli takip edilmesi gereken metrikler söz konusu.
Bu yazımda, SaaS ürünler için olmazsa olmaz metriklerden temel düzeyde bahsetmeye çalışacağım. Elimizdeki yazılım nasıl çalışıyor, genel itibariyle iş performansı ne durumda, acaba vaktimizi hiç kullanılmayacak bir ürüne mi harcıyoruz gibi soruların cevabını anlamamız için bu metrikleri mercek altına almamız gerek. Yani pazarlama üzerine değil; ürün kullanımı ve geliştirme odaklı metriklerden bahsediyor olacağız.
Yinelenen Aylık Gelir (Monthly Recurring Revenue)
Her ay ödeme yapan kullanıcılardan beklenen tahmini gelir miktarıdır. SaaS ürünler genellikle abonelik modeliyle çalışır ve duruma göre aylık, 3 aylık, 6 aylık ve 12 aylık periyotlara farklı fiyatlandırmalar yapabilir. Her ay elde edilecek geliri bilebilmek için yıllık ve aylık aboneleri hesaplara dahil etmemiz gerekir. Hesapları karıştırmamak için abonelerin ne kadar ödediğine dikkat etmeyi ihmal etmemeliyiz. Örneğin 3 aylık abonemiz 400 TL ödeyen kullanıcı ile yıllık aboneliğe 1200 TL ödeyen kullanıcının aylık getirisi tabii ki farklı olacaktır.
Ürünle Etkileşim
En önemli verilerden biri de, kullanıcıların ürünle etkileşimi. Günlük olarak kaç kişi ürünü kullanıyor ve nasıl kullanıyor? Bu sayıyı takip ederek aylık aktif kullanıcı sayısının artıp artmadığını görebiliriz. Mesela aşağıdaki metrikleri düzenli olarak takip edebilir ve ay sonunda genel manzarayı yorumlayabilmek için arşivleyebiliriz:
  • Kullanım oranı
  • Hangi sıklıkla ürüne giriş yapılıyor?
  • Ürünü ne kadar süre ile kullanıyorlar?
  • Oturumlar arasındaki süre
  • Dönüşümler
  • Yönlendirmeler (Referral), yani kullanıcılar üzerinden elde edilen yeni kullanıcılar. Daha detaylı bilgi için Growth Hacking Büyüme Modeli ve Örnekler başlıklı yazımı okumak isteyebilirsiniz.
Bunlara ek olarak, abonelerin ürünü nasıl kullandıklarını ve kullanım şekillerinin bizim öngördüğümüz şekilde olup olmadığını da analiz edebiliriz. Böylece ürünü kullanım biçimlerine göre aboneleri segmentlere ayırabilir ve tanımlayabiliriz. Örneğin, üründen düzenli olarak faydalanan sadık kullanıcıların çoğunun aynı kanaldan ( Örneğin; Google Ads gibi) geldiğini, aynı yaş grubuna dahil olduğunu veya aynı bölgede yaşadıklarını görmek bizim için epey kullanışlı bir içgörü olacaktır.
  • Kaybetme Oranı
Kayıp oranı, belli bir süre içerisinde ürünü/hizmeti terk eden kişilerin yüzdelik değeridir. Haftalık, aylık ve üç aylık periyotlarla ölçülmesi idealdir.
Dijital dünyada 90 gün boyunca herhangi bir etkinlik göstermeyen kullanıcılar artık “Pasif” olarak kabul edilir. Burada önemli olan, kullanıcı sayısının pasif kullanıcılara oranıdır. Böylece kaybetme yüzdesini görebiliriz.
Fakat buradaki veriyi de iyi ayrıştırmak gerek. Mesela ücretsiz aboneler (Freemium) ile ücretli aboneleri (Paid) karşılaştırmak isabetli bir seçim olabilir. Her iki kullanıcı modeli de hesaplarını tamamen iptal edip ürünü kalıcı olarak terk edebileceği gibi, ücretli kullanıcılar yeniden Freemium versiyona dönüş yapmış olabilir. Buradaki veriyi doğru okuyabilmek için gerektiğinde günlük takip ve analiz bile yapılabilir.
Buradan elde edeceğimiz sonuçlar bize e-posta pazarlama, yeniden pazarlama ve yeniden hedefleme çalışmalarında izlediğimiz stratejiyi geliştirme imkanı sunar. Ek olarak, ürünün neden terk edildiğini ya da neden freemium hesabın tercih edildiğini anket yaparak sorabiliriz. Kullanıcı deneyimini de unutmamalıyız tabii. Belki de ürün gereğinden fazla karmaşık ya da işlevsiz görünmüş olabilir; hatta ürün gerçekten yeterince faydalı ve geliştirilmesi gereken bir durumda da olabilir.
Kohort Analizi
Kayıp analizine ek olarak, Kohort Analizi yaparak elimizdeki veriyi biraz daha pişirip daha anlamlı bir hale getirebiliriz. Aynı özellikleri taşıyan kullanıcı gruplarını Kohort Analizi ile ayrıştırabiliriz. Mesela, 26 Eylül tarihinde ürüne kayıt olan ya da 8 Mayıs’ta ürünü ücretli olarak kullanmayı terk eden kullanıcılar birer kohorttur.
Kohort Analizi yaparken, aynı gruba dahil kullanıcıların kendi aralarında bir benzerlik ya da bir ilişki olup olmadığını anlamak için, zaman içerisindeki davranışlarını inceleyebiliriz. Mesela, ürün içerisinde yeni bir özelliği yayına alıp duyurduğumuzda kullanıcılar daha fazla etkileşime giriyor mu yoksa hala kaybedilen kullanıcı olarak mı kalıyor?
Kohort analizinin bir başka uygulaması da, kaybedilen kullanıcılar üzerinedir. Kaybetme oranı, kullanıcılar ürünü kullanmayı bıraktığında ya da hesaplarını tamamen iptal ettiğinde zaten ortaya çıkacak. Buna bir de Kohort analizini eklersek, hangi kullanıcı gruplarını kaybettiğimizi; hatta kayıt oldukları andan itibaren ne kadar süre sonra kaybettiğimizi gösterebilir.
Kullanıcı Kazanım Maliyeti (CAC)
İçinde maliyet olmayan hiçbir iş modeli yoktur. Para, zaman, iş yükü, hepsi birer maliyettir ancak burada doğrudan parasal maliyeti  kastediyorum. Sürdürülebilir bir büyümenin maliyetsiz gerçekleşmesi pek mantığa yakın gelmiyor, değil mi?
Kullanıcı kazanım maliyeti, isminden de anlaşıldığı üzere, bir kullanıcının Freemium ya da Paid abonemiz olmasının bizim için kaç paraya mal olduğudur. Bu metriği bilmeden bir satış ve pazarlama planlaması yapmamız mümkün değil.
Bir yıl içerisinde gerçekleşen satış, pazarlama, reklam, müşteri hizmetleri v.b maliyetlerin bir yıl içerisinde kazanılan kullanıcılara oranı ile bu veriyi elde edebiliriz. Freemium ve Paid kullanıcılar için ayrı oranlama yaparak da durumu netleştirmiş oluruz.
Peki bununla bitti mi? Kullanıcılardan kar edip etmediğimizi de görmemiz lazım, değil mi? Bunun içinde kullanıcı başına düşen ortalama geliri ve kullanıcı ömrü süresini (Lifetime) bilmemiz gerekecek.
Kullanıcı Başına Kazanılan Ortalama Gelir
Abonelerden kişi başına kaç para kazandığımızı ifade eden metriktir.
Yinelenen Aylık Gelir / Kullanıcı Sayısı
oranıyla hesaplayabiliriz.
Her bir kullanıcının bize ne kadar kazandırdığını hesapladıktan sonra, bu geliri nasıl artırabileceğimizin yollarını arayabiliriz. Düz mantık, daha fazla kullanıcı kazanarak geliri artırmamız gerektiğini söyleyecektir, değil mi? İşte matematik ve pazarlamanın birbirinden ayrıldığı noktaya geldik. “Kullanıcı deneyimi”, “Müşteri memnuniyeti” gibi kavramları es geçmemeliyiz. Daha fazla kullanıcı yükü ile sistemde yaşanabilecek aksaklıkların önüne geçmek hayati önem taşıyor. Yoksa mevcut kullanıcıları kaybetmek kaçınılmaz olacaktır.
Yeni özellikler yayına alarak abonelik ücretini artırmak, yıllık aboneliklerde % üzerinden fiyat avantajı sunmak, mevcut kullanıcıların yeni aboneler getirmesini teşvik edecek fırsatlar göstermek gibi yolları da tercih edebiliriz. Tümünü test etmek gerekecektir.
Kullanıcıların Yaşam Boyu Değeri
Bir kullanıcının yaşam boyu değeri, kullanıcıdan elde edilecek yıllık gelirden çok daha farklı bir metrik. Çünkü kullanıcılardan elde edilen gelir yaklaşık ve tahminidir. Örnek vermek gerekirse, alınacak ama henüz alınmamış ödeme ile banka hesabımızda duran paranın arasındaki fark gibidir.
Hesaplama yapmak için çok fazla değişken olsa da, aşağıdaki marj formülle durumu biraz daha basitleştirebiliriz.
Yaşam Boyu Değer = Ortalama Sipariş Değeri X Satın Alma Yoğunluğu X Marj
Bu hesaplama sonrasında da kullanıcıları değerlerine göre segmentlere ayırmak uzun vadede faydalı olacaktır.
Her girişimin, her işletmenin ihtiyaçları farklıdır. Bu nedenle, yukarıda sıraladığımız metriklerin ne kadarına ne yoğunlukta ağırlık verileceği de ihtiyaca bağlı olarak şekil alacaktır. Ancak fikir vermesi bakımından yukarıdaki 7 metrik, SaaS projelerinin yere sağlam basarak büyümesinde kullanılacak temel düzeyde konulardır. Nasıl bir çalışma, nasıl bir ürün geliştirme yapıyorsanız yapın, işin sırrı düzenli ölçmek ve her ihtimali gözetmek.

Bu yazıyı ilk kez BURADA YAYINLADIM.

21.9.18

Growth Marketing: Büyüme Odaklı Pazarlamaya Giriş



Daha önce zaman buldukça Growth Hacking hakkında, “Growth” bakış açısı hakkında ve en çok bilinen büyüme modeli olan AARRR hakkında birkaç şey yazmaya çalışmıştım. Bu yazımda da, Growth Hacking ile çok karıştırılan ve ne yazık ki sektör profesyonellerinin bile bu konuda hataya düştüğü; “Growth Hacking aslında yoktur; Growth Marketing o” dediği kavrama şöyle yüzeysel bir giriş yapalım istiyorum.
Bu arada hiç kimseyi eleştirme niyetinde değilim; az önce bahsettiğim sektör çalışanlarının hali hazırda içinde bulunduğu kurumların “Hacking” yapma gibi bir ihtiyacı, arayışı ve kaygısı yok. Haliyle bu kavramdan uzak kalmaları gayet doğal bence. İlerleyen günlerde zaman bulabilirsem, Growth Hacking ile Growth Marketing arasındaki farkı görselleştirerek anlatan bir yazı yazabilirim.
Gelelim Growth Marketing konusuna; Büyüme Odaklı Pazarlama olarak tercüme edebiliriz ya da “Data Driven Marketing” diyebiliriz lakin “Data”nın aynı zamanda büyüme amacıyla kullanıyor olması gerekir. Çünkü her girişimin öncelikli hedefi büyümek olmayabilir.
Büyüme odaklı pazarlama, henüz ülkemizde çok bilinen bir kavram değil. Sektör profesyonelleri ve belli bir ölçeğin üzerindeki firmaları saymazsak, hala dijital pazarlamanın sosyal medyaya fotoğraf atmak atmaktan ibaret olduğu yanılgısı, firmalar arasında çok daha yaygın ne yazık ki… Büyüme pazarlaması, en basit tabirle bir firmanın mevcut şartlar altında hedeflediği yere ulaşmasına engel olan dar boğazları tespit etme, giderme, yenilikçi ve faydası ispat edilmiş yöntemlerle düzeltme ve geliştirme çalışmasıdır.
Burada hedef büyümek; belli bir zaman aralığındaki ziyaretçi sayısını, kullanıcı sayısını, müşteriye dönüşen oturum sayısını ve ciroyu büyütmekten bahsediyoruz.
Büyüme odaklı pazarlama kavramı her ne kadar popüler olmasa da, arkasında yatan metodolojinin genel dijital pazarlama süreçlerinden büyük bir farkı yok. Markaları değerlendirip pazarlama sürecinde, öncesinde ve sonrasında doğru kararlar verebilmemize yardımcı olan araçları kullanmak zorundayız. Bu da bize veriyi büyüme odağında kullanabilmeyi sağlıyor.
Dilerseniz şimdi Growth Marketing sürecinde izlenecek 5 adımdan ve bu 5 adımı oluşturan metriklerden bahsedelim.
“Kutup Yıldızı” Metriğini Belirle
Büyümeden bahsediyorsak şayet, şirketimiz için büyümenin ne demek olduğuna karar vermemiz gerekir; yani büyüme kavramının şirket tarafında karşılığı ne olacak? Potansiyel kullanıcılar, satış ya da abone sayısı mı? Her şirketin büyüme tanımı kendine özgüdür. İşte bu da o şirketin “Kutup Yıldızı Metriği” olarak adlandırılır (Literatürdeki adı North Star Metric).
Başarı ölçütünü bu metriğe göre tanımlamak zorundayız. Aksi halde hangi veriyi hangi kritere göre ölçümleyip nasıl bir çıkarım yapacağımızı bilmemiz mümkün olmayacak.
Ürün / Pazar Uyumu
Ürün/Pazar uyumu, ürünün kategorik olarak ve cevap verdiği tüketici ihtiyacı bakımından dahil olduğu pazarı tatmin edebilecek kadar iyi olması demektir.
Yolun başındaki firmalar genellikle ürün / pazar uyumunu sağlamadan diğer her şeyin (zaman, ürün gamı, pazarlama bütçesi v.s) ölçeklendirmesini yapmak gibi bir hataya düşüyor. Fakat elimizdeki ürün böylesi büyük bir pazarda GERÇEKTEN bir ihtiyaca cevap veremiyorsa, şirketin büyümesi söz konusu bile değildir.
Veri ve Analiz
Her türlü pazarlama faaliyetinin ve özellikle büyüme odaklı pazarlamanın en önemli kısımlarından birisi de, üründe ve pazarlama kampanyalarında gerekli değişiklikleri yapabilmek için doğru kararı vermeyi sağlayacak verilerdir. Veri olmadan hiçbir netice, hiçbir çözüm sağlam temellere dayandırılamaz. Özellikle bugün birçok veri aracı ücretsiz ve ulaşılabilirken, şirketlerin verilerini ölçmemesini hiçbir bahane kurtaramaz. Büyümeyi hedefleyen her şirket, gerek ölçüm araçlarıyla, gerekse veriyi yorumlayacak ekibiyle doğru altyapıyı edinmiş olmak zorunda.
Bugün kanallar arasındaki ilişkiyi ve trafiği, kampanyaların etkinliğini, reklam kanallarından gelen dönüşümü (satış, abonelik v.b.), kullanıcı davranışlarını ölçebilen ve en yaygın olan araç Google Analytics’tir. Buna ek olarak ısı haritaları, tıklama haritaları, konfeti haritaları gibi site üzerindeki davranışları rakamsal olarak değil; görsel olarak sunan araçlar, CRM ve SCRMaraçları, sitedeki her türlü unsuru optimize etmek için kullanılan A/B araçları gibi daha birçok metriği ölçmeyen, yorumlamayan, pazarlama bütçesi ile karşılaştırıp çıkarımda bulunmayan şirketlerin büyüme hayali kurmaması gerekir.
Artık bu işlevlere sahip birçok analiz aracı mevcut ve lazım olan her türlü veriyi çekebiliyoruz. Bu araçlardan birkaçını seçmek zor olmasa gerek; ne dersiniz?
Huni Analizi
Huni analizi, kullanıcıların site içerisindeki yolculuklarının analizidir aslında. Her web sitesinin “Ziyaretçi”den “Ödeme yapan ziyaretçi (Müşteri)”ye giden yolculuğunu tanımlayan benzersiz bir hunisi vardır.
Basit bir örnekle:
Ana Sayfa Ziyareti > Kategori Ziyareti > Ürün Sayfası Ziyareti > Sepete Ekleme > Üyelik > Ödeme Onayı
En kaba, en basit haliyle örnek bir kullanıcı yolculuğu bu şekildedir. Son adıma, yani ödeme onayına ulaşan her ziyaretçi artık müşteridir ve bu bir “dönüşüm” olarak kayda geçer.
Google Analytics gibi bir araçla, her kullanıcı için bu yolculuğu analiz etmeli, kullanıcının satın almaktan vazgeçtiği noktaları (dar boğazları) tespit etmeli ve uygun çözümleri uygulamak zorunda her şirket. Farklı sektör ve kategorilerden edindiğim deneyime göre, kullanıcı yolculuğu esnasında müşteri kaybına neden olan noktaları bulmak için sorulması gereken birçok soru var ancak en temel soruları şu şekilde sıralayabiliriz:
  1. Bir kullanıcı, sitemizde “ziyaretçi” statüsünden “müşteri” statüsüne nasıl dönüşür? Bu sorunun cevabı, bu yolculuktaki her bir adımı içeriyor olmalı.
  2. Kullanıcı (ziyaretçi), yolculuğun hangi aşamasında ürünün/hizmetin esas değerinin farkına varıyor ve “Evet, işte aradığım bu!” diyor? (Literatürde bu terime Aha! Moment deniyor) Bizim amacımız, ziyaretçileri site içerisinde en kısa şekilde ve hızlı bir biçimde bu noktaya taşımak.
  3. Kullanıcılar, dönüşüme giden yolun hangi adımında satın almaktan vazgeçiyor (drop off)? Bu noktaları tespit etmek için analiz araçlarının kullanılması şart.
  4. Neden kullanıcılar bu adımlarda alışverişten vazgeçiyor? Bunu anlamak için kullanıcı oturumlarının kayıtları, tıklama ve kaydırma (scroll) haritalarının incelenmesi gerekli.
  5. Kullanıcıları dönüşümün son adımına yani “müşteri” statüsüne nasıl getirebiliriz? Tetiklenen e-postalar, yeniden hedefleme reklamları veya canlı sohbet gibi hangi temas noktalarını kullanarak sitemizi terk eden kullanıcıları ödeme yapmaya ikna edeceğiz?
Trafik Analizi
Kullanıcıların site içerisindeki yolculuğunu anladıktan sonra, sıra geldi kullanıcıların sitemize hangi kanallardan geldiğini anlamaya. Tabii sadece trafik kanallarını bilmemiz yeterli olmaz. Hangi kanllardan gelen trafik daha verimli, hangi reklamlarımız daha iyi performans gösteriyor, hangi sosyal medya kanalları daha iyi trafik sağlıyor, hangi anahtar kelimelerin sağladığı organik trafik daha başarılı, örneğin hangi blogger’a ait site daha nitelikli ziyaretçi gönderiyor gibi trafiğe dair alt başlıkları analiz ettiğimizde işe yarar veriyi elde edebiliriz:
  • Verimli ve nitelikli trafik kanalları bizim pazarlama için kullandığımız özel kokteylimiz olsun
  • Bu kokteyli genişletebilmemiz için, verimsiz olarak gördüğümüz kanalları da inceleyip nasıl iyileştirebileceğimiz üzerine de düşünmek zorundayız. Çünkü biz büyümeyi hedefliyoruz ve elde olanla yetinmek gibi bir misyonumuz olamaz.
Sonuç olarak, dijital pazarlama olarak bilinen çalışmalar da, büyüme odaklı pazarlama da, Growth Hacking de belli metodolojilere sahip ve her metodoloji, kendi içerisinde birçok yöntem içerir. Bu yazıda en temel halini yazıya dökmeye çalıştım.
Konuyla ilgili sorunuz olursa, aşağıdaki sosyal medya hesaplarından bana ulaşabilirsiniz.

Yayın Kaynağı:

https://medium.com/@srcnylmz/growth-marketing-b%C3%BCy%C3%BCme-odakl%C4%B1-pazarlamaya-giri%C5%9F-d562854afb44

Disqus Shortname